Teşri-i Sani Ne Demek? – Zamanın, Duyguların ve Verilerin Kesiştiği Nokta
Bazı kelimeler vardır ki ilk duyduğunuzda eski bir destandan çıkmış gibi gelir. “Teşri-i Sani” de tam olarak böyle bir terim… Osmanlı’dan bugüne uzanan bu kelime, sadece bir ayı değil, zamanla kurduğumuz ilişkiyi, geçmişle olan bağlarımızı ve tarihsel hafızamızı temsil eder. Bugün bu kavrama yalnızca tarihsel bir terim olarak değil, farklı bakış açılarıyla yaklaşacağız. Çünkü bir kelimenin anlamı, sadece sözlükte yazan tanımıyla değil, ona yüklenen anlamlarla da şekillenir.
Zamanın Osmanlıcası: Teşri-i Sani’nin Tarihsel Kökeni
Teşri-i Sani, Osmanlı İmparatorluğu’nun Rûmî takviminde Kasım ayını karşılayan eski bir ay adıdır. “Teşri” kelimesi Arapça kökenlidir ve “ekim, sonbahar zamanı” anlamına gelir. İlk sonbahar ayı olan Ekim “Teşri-i Evvel” (birinci teşri), Kasım ise “Teşri-i Sani” (ikinci teşri) olarak adlandırılmıştır.
Takvimlerde bu isimlendirme, doğayla kurulan ilişkiye göre yapılırdı. Hasatın tamamlandığı, kışın yaklaştığı bu dönem, doğanın yavaşladığı ve insanın içe döndüğü bir zamandı. Ancak kelime, yalnızca takvimdeki bir dil değişikliği değil, Osmanlı toplumunun zaman algısını da yansıtır.
Erkeklerin Objektif Bakışı: Tarihsel ve Veri Odaklı Yaklaşım
“Teşri-i Sani”ye erkek bakış açısından yaklaştığımızda, meseleye daha analitik ve tarihsel bir perspektiften bakarız. Bu terim, Osmanlı’da kullanılan Rûmî takvimin reform sürecini, Avrupa’daki Jülyen takvimiyle olan uyum çabalarını ve bürokratik düzenlemelerin bir parçası olarak görülebilir.
Verilerle konuşursak: Rûmî takvim 1839’dan itibaren resmi işlerde kullanılmaya başlanmış, 1917’de Miladî takvime geçilene kadar yürürlükte kalmıştır. Teşri-i Sani gibi terimler de bu sistemin parçası olarak devlet belgelerinde, resmi yazışmalarda ve takvimlerde yer almıştır.
Objektif gözle bakıldığında, bu terimler tarihsel bir dönemin göstergesi, toplumsal hafızanın belgeleridir. Yani bir ay adından çok daha fazlasıdır: Devlet düzeninin, kronolojik sistemlerin ve modernleşme sürecinin yapı taşlarıdır.
Kadınların Duygusal ve Toplumsal Bakışı: Hafıza, Anlam ve Kimlik
Kadın bakış açısından meseleye yaklaştığımızda ise “Teşri-i Sani”nin yalnızca tarihsel bir kavram olmadığını fark ederiz. Bu kelime, geçmişle kurduğumuz duygusal bağın da bir parçasıdır. Her “Kasım” dediğimizde hissettiğimiz o soğuk havanın gelişi, anma törenleri, dökülen yaprakların hüznü… Osmanlı toplumu için bu ay, doğanın döngüsünü, mevsimlerin ritmini ve yaşamın yavaşlayan temposunu simgeliyordu.
Dil değiştikçe bu duygular da yavaş yavaş kayboldu. “Teşri-i Sani” artık yalnızca eski belgelerde, birkaç tarih kitabında ya da dedelerimizin anılarında karşımıza çıkıyor. Bu da bizi şu soruyla baş başa bırakıyor: Zamanı modernleştirdik ama geçmişle aramızdaki bağı da kopardık mı?
Çeşitli Yaklaşımlar: Gelenek mi Modernlik mi?
Bugün hâlâ bazı tarihçiler ve araştırmacılar, belgelerdeki orijinal takvim terimlerini korumayı savunuyor. Çünkü bu, tarihe sadakat ve bağlamı koruma anlamına geliyor. Diğer yandan, modern okuyucu için bu terimler kafa karıştırıcı olabiliyor ve bilgiye erişimi zorlaştırıyor.
İşte tam bu noktada toplumsal cinsiyet temelli bakış açıları yine devreye giriyor: Erkek yaklaşımı, çözüm odaklı bir öneri sunuyor — örneğin, belgelerde hem eski terimi hem de modern karşılığını birlikte kullanmak gibi. Kadın yaklaşımı ise empatik bir çözüm öneriyor — yani, bu terimlerin taşıdığı duygusal değeri anlatıp onları hafızamızda yaşatmanın yollarını arıyor.
Modern Dünyada Teşri-i Sani: Sadece Bir Tarih Terimi mi?
Bugün “Teşri-i Sani”ye baktığımızda, onu yalnızca bir tarih terimi olarak görmemek gerekiyor. Bu kavram, geçmişle bugün arasında bir köprü. Toplumsal hafızamızda, kültürel kimliğimizde ve zaman algımızda derin izler taşıyor.
Peki biz bu izleri korumalı mıyız, yoksa “Kasım” deyip geçmeli miyiz? Belki de en doğru yol, ikisini birden kucaklamak: Teşri-i Sani’yi bilmek ve anlamak, ama bugünün dilinde de anlaşılır bir karşılık sunmak.
Sonuç: Zamanı Yalnızca Takvimle Ölçmeyelim
Teşri-i Sani, Osmanlı’nın takviminde bir ay isminden çok daha fazlasıdır. O, hem analitik düşüncenin hem de duygusal hafızanın kesiştiği yerdir. Bir yandan tarihsel süreçlerin belgeleridir, diğer yandan mevsimlerin, anıların ve kimliğin taşıyıcısıdır.
Şimdi sıra sizde: Sizce bu tür eski takvim terimlerini korumak kültürel bir zenginlik mi, yoksa artık geride bırakmamız gereken bir alışkanlık mı? Yorumlarda görüşlerinizi paylaşın, zamanı birlikte yeniden tanımlayalım.